Hamdullah Suphi Tanrıöver ve Gagauz Türkleri
Balkanlarda Osmanlı idaresinin sona ermesinin ardından genç Türkiye Cumhuriyeti ile Gagauz Türklerinin ilk temasları 1930’lu yıllara rastlamaktadır. Bu ilginin ortaya çıkışında Türk Ocakları Başkanı Hamdullah Suphi’nin1 20.5.1931 tarihli Bakanlar Kurulu kararnamesi ile Bükreş’e Birinci sınıf Orta Elçi olarak atanmasının etkisi oldukça önemlidir.
Türk Ocakları’nın kapanmasının ardından kendisine Belgrad, Bükreş ve Kahire elçilikleri teklif edilen Hamdullah Suphi, tam on üç yıl Türkiye’yi başarı ile temsil edeceği Bükreş’i tercih etmiştir. Birinci sınıf orta elçi olarak göreve başlamasından tam sekiz yıl sonra 28.6.1939 tarihinde büyükelçiliğe terfi eden Hamdullah Suphi’nin bu tercihinde Romanya’da yaşayan Müslüman ve Hıristiyan Türklerin varlığının ve onlara hizmet etme isteğinin etkisi vardır.
Bükreş Büyükelçisi Hamdullah Suphi’nin 1932 Yılında hazırladığı raporda Gagauz Türkleri
1931 yılında Romanya Elçiliği görevine getirilen Hamdullah Suphi, Romanya’da yaşayan Müslüman Türk toplumunun durumları ile yakından ilgilendiği kadar, Gagauzlarla da ilgilenmeyi ihmal etmemiştir. Bu ilgisi dâhilinde göreve başladığı ilk bir yıl içinde gerçekleştirdiği faaliyetlerine yer verdiği “Gagauz Türkleri” başlıklı raporunu 18.01.1932 tarihinde Ankara’ya göndermiştir
Gagauzlarla ilgili yazılı literatürde yer alan bilgiler dışında kendi ifadesiyle “Bilhassa Gagauzlar hakkında uzun senelerden beri tetkikatta bulunmuş zevattan” elde ettiği bilgilere yer verdiği bu rapor incelendiğinde, genel olarak Gagauz Türklerinin tarihi, yaşadıkları yerler, fiziki görünüşleri, istatistiki bilgiler, adetleri, Romen toplumu içindeki yerleri ve Türkiye’nin Gagauz Türkleri için neler yapabileceğine dair bilgilerin yer aldığı görülür.
Her şeyden önce Hamdullah Suphi raporuna şu şekilde bir başlangıç yapmaktadır: “Beserabya ile Dobruca, Bulgaristan ve Şarki Trakya’da sakin “Gagavuz” isminde ana dilleri Türkçe olan bir halk vardır. Bunlardan şarki Trakya’da yaşayanlar, Hacı Adil Bey’in Edirne Valiliği esnasında Bulgaristan’a hicrete icbar edilmiştir.”
Hamdullah Suphi, en kalabalık Gagauz iskanınınBeserabya’da olduğuna vurgu yaptıktan sonra Rus istatistiklerine göre, Çarlık idaresi döneminde Gagauz nüfusunun 70.000 olarak gösterildiğini belirtmektedir. Fiziki görünüş, lehçe ve ahlâk bakımından Gagauzları Rumeli Türklerine benzeten Hamdullah Suphi, Dobruca ve Bulgaristan’da yaşayan diğer Türkler gibi “beyaz çehreli, orta veya ortadan daha yüksek boyludurlar ve Kafkas ırkı şemailini haizdirler. Aralarında pek çok kumrallara tesadüf olunur. Gayet yakışıklı güzel insanlardır”
Köstence, Mankalya ve Balçık kahvelerinde konuşan Müslüman Türklerden Gagauzları ayırt etmenin mümkün olmadığının altını çizen Hamdullah Suphi, Gagauzların, eski ve yeni Bulgar istatistiklerinde ayrı bir sütunda belirtilmeyip, Bulgaristan Türk’ü camiası arasına karıştırılmış olduğunu, Varna konsolosunun aksine o dönem için Hıristiyan olmalarına bağlı olarak Romanya ve Bulgaristan istatistiklerinde Gagauzların Romen veya Bulgar nüfusuna dâhil edildiğine vurgu yapmakta ve tahminlere dayanarak Gagauz nüfusunu iki yüz ila ikiyüz elli bin olarak vermektedir. Gagauzların âdet ve ahlak itibariyle de Müslüman Türklere benzediğini söyleyen Hamdullah Suphi, Mankalya Camii imamının şu sözlerine yer vererek ilginç bir düşünceyi aktarmaktadır: “Bunlar bizim köylü amcalardır. Vaktiyle dinlerini vermişler, dillerini vermemişlerdir.”
Raporunda, Gagauzlar arasında dine bağlı olarak Romanya, Bulgaristan veya Yunanistan’a yakınlık gösterenler olduğuna, kendisini Romen, Bulgar veya Yunan olarak görenlerin bulunduğuna, adı geçen ülkelerin okullarında okuyan gençlerin Bulgar veya Romen gençlerle evlilik yaparak kendi toplumlarından koptuğuna da değinen Hamdullah Suphi, Gagauzların menşelerinin kendilerine hatırlatılması konusunda Türkiye’nin üzerine düşen görev konusunda şunları söylemektedir: “Eğer Türkler tarafından kendilerine bir alaka gösterilir, mazileri kendilerine bir izah olunur, onlara haklarında tetkikat yapmış olan müsteşriklerin Türk menşelerini gösterir malumat biraz öğretilirse, kendi ırkımızdan oldukları muhakkak görünen bu temiz, çalışkan, sağlam ve güzel halk Türklük camiasına her surette bağlanacaktır. Hatta, Türkler tarafından bunlara karşı hiçbir muhabbet gösterilmemesine rağmen bir çokları sırf atalardan intikal edegelen malumat neticesi olmak üzere Türklük menşelerini bilirler ve bunu anamızdan babamızdan böyle işittik deye tekrar ederler”
Hamdullah Suphi’nin sözlerinden de anlaşılacağı üzere, aslında günümüzden pek de farklı olmayarak, Gagauzların bir kısmı, her ne kadar Türk menşeleri ile ilgili bilgiye sahip ise de, aralarında yaşadıkları ülkeye göre değişebilen Romen, Bulgar veya Yunanlı olduklarını düşünen Gagauzlar da bulunmaktaydı. Durum bu şekildeyken, acaba Gagauzların gözünde Türkiye’nin yeri neydi?
Bu konuda da Hamdullah Suphi’nin kişisel gözlemlerine dayanarak Gagauz Türklerinin Türkiye’yi nasıl gördüğüne dair aktardığı bazı bilgiler gerçekten dikkate değerdir. Örneğin, Hamdullah Suphi, Türkiye’de nasıl oluyor da Gagauzca konuşulduğunu merak eden genç bir Gagauz Türkü ile aralarında geçen konuşmayı şu şekilde aktarmaktadır:
– “Nece konuşuyorsun?.
– Gagauzca. –
Ben nece konuşuyorum?
– Sen de Gagauzca konuşuyorsun.
“Türkiye’de 14 milyon insan var. Onlar da bizim gibi konuşuyorlar. “
– Türkiye’de bu kadar Gagauzca konuşan insan olduğunu bilmiyordum…
-“Oğlum, sen de, ben de, Türkiye’de olanlarda hepimiz Türkçe konuşuyoruz. – Evet, hakkın var, bizim dilimize Gaguzca da derler, Türkçe de derler.”
Hamdullah Suphi ile Gagauz genci arasında geçen bu konuşmada dikkati çeken nokta, aslında gencin konuştuğu dilin Türkçe olduğunu bilmesine rağmen öncelikli olarak dilini Türkçe değil, Gagauzca olarak ifadelendirmesi ve Türkiye Türkleri ile ilgili pek fazla bir şey bilmiyor olmasıdır.
Bükreş Büyükelçisi Hamdullah Suphi’nin 1934 Yılında Hazırladığı Raporda Gagauz Türkleri
1930 ve 1932 yıllarında Romanya’daki Türk Konsolosları ve Büyükelçisinin yoğun bir biçimde haklarında araştırmaya giriştikleri ve Ankara’ya sayfalar dolusu bilgi aktardıkları Gagauz Türklerine yönelik bu ilgileri, II. Dünya Savaşı yıllarına kadar devam edecektir. Bu süreç içerisinde, detaylı ilk raporunun arkasından Türk Büyükelçisinin 1934 yılında kaleme aldığı ikinci bir raporu daha bulunmaktadır. Bu rapor, Hamdullah Suphi’nin bu yılsonundaBeserabya’da Gagauzların yaşadıkları yerlere yapmış olduğu ziyarette elde ettiği izlenimlerini içermektedir.
24 birinci teşrin 1934 tarihli bu rapor incelendiğinde, Hamdullah Suphi’nin, bölgeye ziyarete gitmeden önce Romanya İçişleri Bakanı Inkuletz’le görüştüğü anlaşılmaktadır. Bu görüşmede, Dobruca ve Deliorman havalisine yaptığı ziyaretten bahsettikten sonra Beserabya’ya gideceğini belirten Hamdullah Suphi, Huşi, Lapuşna, Çetatea-alba ve Tighina valilerinin kendisine yardım etmeleri için bakanlıktan emir aldıklarını belirmektedir. Ayrıca, Kişinev Valisi Miralay Mihail M. Voya Efendi de Hamdullah Suphi’ye üç gün sürecek olan bu gezisinin sonuna kadar kendisine refakat edecektir
Falçin vilayetinin merkezi olan Huşi’ye gece ulaşan Hamdullah Suphi’yi vali, mebuslar, ayanlar, belediye reisi, eşraf ve metropolitten oluşan kalabalık bir heyet karşılamıştır. Merkezi Kişinev olan Lapuşna vilayeti sınırına kadar kendisine eşlik edildiğini belirten Hamdullah Suphi, görmüş olduğu bu ilgiyi, Türk hükümetinin yabancı ülkelerdeki itibarının göstergesi olarak yorumlamaktadır. Kişinev’de Gagauz Türklerinin önde gelen isimlerinden olan Profesör Mihail Çakır ile görüşen Hamdullah Suphi’in ifadelerinden, bu görüşmenin bir ilk olmadığı anlaşılmaktadır. “Hıristiyan Türklerin en yaşlı, en muktedir papazı olan Protoerev yani vilayet reisi ruhanisi” olarak nitelendirdiği Mihail Çakır için, elli yıldır Gagauzların Türk soyundan geldiklerini kendi halkına anlatmak için mücadele ettiğine vurgu yaptıktan sonra İncil’i Türkçe’ye tercüme ederek nüshalar halinde basıp dağıttığından, RevistaBasaraiei Dergisinde Gagauzların Türklüğüne dair çeşitli makaleler yayınlayarak Gagauzların eriyip gitmelerine engel olmaya çalıştığından bahsetmektedir.
Gezinin Kişinev’den sonraki durağı, “Türk köylerinin en ehemmiyetlisi” olarak belirtilen Komrat olmuştur. Belediye kayıtlarına göre bölgede yaşayan onüç bin kişiden onbini, Gagauz’dur. Hamdullah Suphi’yi karşılamaya oldukça kalabalık bir halk kitlesi gelmiş olmakla birlikte, anlaşılan Hamdullah Suphi’nin gecikmesi ile çevre köylerden gelen birçok kişi geri dönmüştür. Ancak rapordaki ifadelere bakılırsa, birçok kişi ayrılmış olsa da yine ciddi bir kalabalığın beklediği anlaşılmaktadır. Komrat Belediye Başkanı Yorgi Kaygı, Türkiye Cumhuriyeti’nin Büyükelçisini karşılarken, hiç zorluk çekmeksizin anlaşılan bir Türkçe ile bozuk yollardan geçerek fakir köylerine kadar gelmesinin öneminin orada yaşayan herkes tarafından bilindiğine, bu ziyaretin onları ne kadar mutlu ettiğine değinerek, kendilerini unutan babalarını yeniden bulduklarını dile getirmiştir.
Bu tür konuşmaların kendisinde yeni bir ufuk açtığını belirten Hamdullah Suphi, Hıristiyan Türklerde milli düşüncenin bu kadar çabuk uyanacağını beklemediğini belirttikten sonra Komrat’ta yaşananları anlatmaya devam etmektedir. Komrat’ta bulunan lisenin ictima salonunda toplanan halka hitaben belediye başkanı, Kişinev valisi ve bir genç avukat birer konuşma yapmışlardır. Valinin konuşmasında dikkati çeken nokta, Romanya hükümetinin yakın bir zamana kadar Gagauzları Bulgar zannederek gerek orduda, gerekse okullarda Bulgar muamelesi yapmış olmasıdır. Valinin bu dikkat çekici açıklamasına vurgu yapan Hamdullah Suphi, ne yazık ki kendisinin yapmış olduğu konuşmanın içeriği hakkında bir bilgi vermemektedir.
Komrat’taki ilk günün sonunda geceyi Belediye Başkanının evinde geçiren Türk Büyükelçisi, kendisine gösterilen ilgiye dikkat çekmek amacıyla olsa gerek, yatacağı saate kadar sokaktaki kalabalığın dağılmadığına işaret etmektedir.
Beserabya’da toplam ne kadar Gagauz yaşadığı sorusuna cevap arayan Hamdullah Suphi, Kişinev jandarmasından elde ettiği istatistiki bilgilerde, yetmiş dokuz bin rakamına ulaşmıştır. Her gittiği yerde istatistiki bilgilerle belediye kayıtları arasında benzerlik olup olmadığını araştırmayı da ihmal etmemiştir. Komrat için yapmış olduğu açıklamada, jandarmanın elindeki bilginin daha önce Ruslar tarafından hazırlanan bir istatistiğe dayandığı anlaşılmaktadır. Bu kayıtlara göre Komrat’tadörtbinküsur Gagauz varken, belediye kayıtlarında bu sayı on bin küsüdür. Diğer yerleşim birimleri için de benzer durumun söz konusu olup, Rus istatistikleri ile belediye kayıtları arasındaki tutarsızlığa dikkat çekerken, üç bin beş yüz kişilik Kubey Köyü, iki üç mahallesinde Hıristiyan Türk nüfusa sahip Bolgrad kasabası gibi bazı yerleşim birimlerinin de hiç kaydedilmediğini vurgulamaktadır. Dolayısıyla, jandarma istatistiklerinde belirtilen yetmiş dokuz bin rakamının doğru olmadığına bağlı olarak belediye başkanı ile birlikte tüm Besarabya’nın nüfusunun yüz seksen bin ile iki yüz bin arasında olduğu yönünde yorum yapmaktadır.
Komrat’ta iki gün kaldıktan sonra Çadır’a doğru yola çıkacak olan Hamdullah Suphi’nin, Komrat pazarını gezerken yapmış olduğu son gözlem ise şöyledir: “Bizim için tamamen meçhul olan bu mıntıkada Edirne, Bursa ve Sivas pazarlarında olduğu gibi her tarafta Türkçe konuşanların sesinin geldiğini duymak, insan üzerinde derin bir teessür hâsıl ediyor”
Hamdullah Suphi’nin, Türkiye için tamamen meçhul olarak nitelediği bu bölgenin önemli yerleşim yerlerinden olan Çadır ile ilgili izlenimleri de oldukça ilginçtir. Rapordaki ifadelerden Türkiye elçisinin büyük bir ilgiyle karşılanmış olduğu anlaşılmaktadır. Köyün gençleri Hamdullah Suphi’yi siyah, yüksek ve dinç atlarıyla köy dışında karşılamışlar ve köye kadar arabasının iki yanında ona eşlik etmişlerdir. Karşılama sırasında yoğun bir kalabalık vardır ve köyün papazı, Hamdullah Suphi’ye bir tepsi içinde ekmek ve tuz ikram etmiştir. Bundan sonra belediyenin toplantı salonunda belediye başkanı ve Kişinev valisi birer konuşma yapmışlardır. Belediye başkanı, temiz ve duru bir Türkçe ile yaptığı konuşmada Hamdullah Suphi’nin ziyaretinden duydukları memnuniyeti dile getirirken, vali, Gagauzlara Türk asıllarını unutmamalarını ve soylarına sadık kalmalarını söylemiştir. Ayrıca, Romenlerin gözünde Türklerin mert ve sözüne güvenilen insanlar olduklarını vurgulayan valinin konuşmasının ardından Çadır’ın zengin eşrafından Kusursuz Bey’in evinde yemeğe davet edilen Hamdullah Suphi ikramdan oldukça etkilenmiştir. Bunun dışında, tıpkı Komrat’ta olduğu gibi halkın giyim kuşamının yerinde olması ve tahsil durumunun da iyi bir seviyede bulunması, Türk Büyükelçisini oldukça mutlu etmiştir.
Çadır’da yaşayan Gagauzların, bazı kiliselerinde vaazların Türkçe verildiğini öğrenen Hamdullah Suphi, bundan mutluluk duyarken, halkın kendi paraları ile idare edilen okullarda bile Türkçe tahsil edemediklerinden dolayı şikâyet etmelerine değinerek, Türk hükümetinin himayesi ile Romanya’da yaşayan Müslüman gençler dışında Gagauz gençlerden de on, on beş çocuğa şefkat gösterilerek İstanbul’da eğitim görmelerinin sağlandığını dile getirmektedir. Ayrıca, burada on-on beş olarak belirtilen bu Gagauz gençlerinin sayısının her yıl arttığı anlaşılmaktadır. Hamdullah Suphi, 1935 yılına ait olup Başvekalet Müsteşarlığına hitaben kaleme aldığı bir başka raporunda, bu sayıyı onaltı olarak belirtmesi dışında özel olarak temin ettiği bir destekle, altı Gagauz gencini İstanbul’da Boğaziçi Lisesi’nde okutmakta olduğunu belirtmektedir.
Bu noktada Hamdullah Suphi’nin büyükelçiliği sırasında Gagauzların yaşadıkları yerleri dolaşan Yaşar Nabi Nayır’ın İstanbul’da eğitim gören Gagauz gençlerinin aileleri ile ilgili gözlemleri ve aktardığı bilgiler, o dönem için bu tür bir gelişmenin Gagauzlar arasında nasıl bir etki yarattığını göstermesi bakımından önem arz ermektedir. Her şeyden önce bu gençlerin aileleri Türkiye’ye minnettarlık duymaktadırlar. Türkiye’ye karşı Gagauzlar arasında büyük bir ilgi uyanmıştır ve İstanbul’dan gençlerin gönderdiği mektuplar elden ele dolaşmaktadır.
Çadır’dan sonra Tomay’a uğrayan Hamdullah Suphi, bu yerleşim birimi ile ilgili her hangi bir bilgi vermemektir. Buradan sonra Kubey Köyüne geçtiğinden bahsederken, köyde, özellikle kadınların kendisiyle ayrı bir konuşma yapmak istediklerini ve bu konuşmada Gagauz kadınlarının Türk oldukları için horlandıkları, çocuklarına iş verilmediği, okullarda çocuklarının kendi dillerinde okutulmadığından şikâyetçi olup her uğradığı yerde olduğu gibi burada da kız erkek bütün çocukların “Bizi de Türkiye’de mektebe gönderiniz” diye yalvardıklarını belirtmektedir. Raporunun sonunda, Besarabya’ya düzenlediği gezisi ile ilgili olarak vereceği daha çok bilginin bulunduğunu söyleyen Hamdullah Suphi, Romanya’da yaşayan Hıristiyan ve Müslüman Türk toplulukları ile ilgili şu tespiti yapmaktadır; “Besarabya Hıristiyan Türkleri, Dobruca ve Deliorman Müslüman Türklerinden çok daha uyanık, daha zengin, daha tahsilli, daha yetişmiş bir haldedir. Müslüman Türk çok çekingen ve çok yılgın olduğu için hislerini coşkunlukla göstermekten çekiniyor. Özellikle İslamiyet’in Müslüman Türk kadını üzerinde çok daha fazla etkin olmasına bağlı olarak köyleri sessiz ve ıssızdır. Buna karşın, Besarabya’da hayat ihtirası içinde, kadını hür, çocuğu tahsilli, tek bir dilencisi bulunmayan bir Hıristiyan Türk kütlesi vardır… Bu zavallı Hıristiyan Türkler, bin seneden beri kimse tarafından benimsenmemiş ve her taraftan bugüne kadar hep darbe yemiş oldukları halde hükümetsiz, mektepsiz ve kitapsız ana dillerini sadakatla korumakta ve ufacık bir alaka biraz telkin on-onbeş çocuğa karşı gösterilen şefkat bunları tutuşturmaya kâfigelmiştir.”
Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisinin Romanya’da yaşayan Hıristiyan Türklerin durumunu düzeltmek için girişimde bulunması, onlarla ilgilenmesi ve Romanya hükümetinin bu konuda kendisine göstermiş olduğu anlayış ve yakınlık sonucunda Gagauz Türkleri arasında Türklük şuuru da önem kazanmaya başlayacaktır. Bu konuda Hamdullah Suphi, tüm bu gelişmeler karşısında Gagauz Türklerinin durumunu izah ederken, köylere kadar Türk Milleti fikrinin yavaş yavaş yayılmaya başladığına vurgu yaparak, o gün için Romanya’da var olan Türk nüfusunun yüz elli bin değil, dört yüz bin olduğunun altını çizecektir. Bundan sonra ise rapor, bir önceki raporda var olan umutla sona erecektir: “Dört yüz bin kişilik bu Türk kitlesinin Hıristiyan kısmı ıssız Anadolu’muzun koskoca bir parçasına neşe, hayat, refah ve ümran getirecek bir kıymet ve ehemmiyettedir” derken, Gagauz Türklerinin, Anadolu’ya iskânı konusunu bir kez daha yineleyecek ve bir sonraki eğitim yılında Türk hükümetinden alacağı izin çerçevesinde Gagauz köylerinde ve kasabalarındaki tüm okullarda Türkçe eğitim yapılacağını beyan edecektir.
1934 yılında yazmış olduğu bu rapor ile Türk hükümetinden Gagauz Türkleri için tüm okullarda Türkçe eğitim yapma izni isteyen Hamdullah Suphi, bu amacını gerçekleştirmek için çok beklemeyecektir. Türkçe derslerin ilki, 1935 yılında Komrat, Çadır-Lunga, Kubey, Kongaz, Kavarna ve Gaursüğütçük köylerindeki lise ve ilkokullarda yeni tayin edilen Türk öğretmenlerle başlayacaktır. Yine aynı yıl içinde Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı tarafından Romanya’daki Müslüman ve Hıristiyan Türk okulları için iki bin kitap gönderilecektir.
Onun görev süresi içinde bu altı yerleşim yerine yirmi Gagauz köy ve kasabası daha eklenecektir. Ancak 1939 yılına gelindiğinde oldukça iyi bir seyir takip eden bu gelişmeler yavaş yavaş hız kaybedecektir. II. Dünya Savaşı çıktığında savaş ortamında her ne kadar Türkiye-Romanya ilişkileri normal bir seyir takip etse de, savaş, Gagauz Türkleri için bir dönüm noktası olacaktır. Yaşadıkları yerlerden Besarabya Rusların, Dobruca da Bulgarların eline geçecektir. Bu ortamda ise Hamdullah Suphi’nin Gagauz Türklerini Anadolu’ya iskân etme arzusu bir tarafa bu tarihten sonra Gagauz Türkleri ile Türkiye’nin teması dahi kopma noktasına gelecektir. 6 Aralık 1944 ise tüm bu faaliyetlerin gerçekleştirilmesinde kişisel olarak ciddi bir mesai sarf eden Hamdullah Suphi’nin Romanya’dan ayrıldığı tarih olacaktır.
Onun Büyükelçiliği sürecinde Türkiye’ye gönderdiği öğrencilerinin hepsi birer meslek sahibi olacak, bazısı evlenip Türkiye’de kalırken, bazısı da savaşın getirdiği her türlü zorluğa rağmen geri dönmeyi tercih edecektir.
Türkiye’den giden öğretmenlerin durumu ile ilgili olarak Necip Hablemitoğlu’nun“Kemal’in Öğretmenleri” başlıklı makalesi incelendiği takdirde, II. Dünya Savaşı’nın başına kadar kendilerine verilen görevi yerine getiren bu öğretmenlerin birçoğunun savaş başladığında Türkiye’ye döndüğü, bazılarının da görevlerine devam etmeyi tercih ettikleri görülür. Sovyet işgali ile birlikte bölgede kalan öğretmenler ise Türk Casusu damgası yiyerek 25 yıl ağır hapis cezasına çarptırılıp Sibirya’daki toplama kamplarına gönderilmişlerdir. Stalin’in ölümünden sonra Kruşçev idaresi tarafından bir af çıkarılmış ve bugün Gagauz Yeri olarak adlandırılan yere sadece bir öğretmen geri dönebilmiştir. Ölene kadar görevli olduğu bu topraklarda yaşayan ve öldükten sonra da bir Ortodoks mezarlığına gömülen bu öğretmenin adı Ali Kantarelli’dir
Sonuç olarak, 1930’lu yıllar boyunca varlıkları yeni yeni keşfedilen ancak, İkinci Dünya Savaşı ile başlayarak 1990’lı yıllara kadar bağların yeniden koptuğu Gagauz Türkleri için Hamdullah Suphi, birçok yeniliğin mimarıdır. Gagauzların, Romanya devleti nezdinde resmi olarak Türk kimliği ile tanınmalarını sağlayan, yaşadıkları yerleri birer birer dolaşarak sorunlarını yerinde tespit eden, içinde bulundukları zor şartların bertaraf edilmesi için resmi temaslarda bulunan, onlar için okullar açtıran, öğretmen ve kitap temin eden, Türkiye’de eğitim imkânı sunan ve nihayetinde onların Türklük bilincine ulaşmalarında, Türkiye Cumhuriyeti’nin 1931-1944 yılları arasında Bükreş büyükelçiliğini yapan Türk Ocakları ile özdeşleşmiş bir isim olarak Hamdullah Suphi’nin bu olağanüstü girişimlerinin büyük katkısının bulunduğu açıkça ortadadır. Ayrıca yukarıdaki örnekten de anlaşılacağı gibi aynı idealler için mücadele eden, en az onun kadar bu işe gönül vererek savaş ortamında dahi görevini terk etmeyen öğretmenlerin de Türk kültürüne büyük bir hizmet sunduğu yadsınamaz bir gerçek olarak tarihin altın sayfalarında yerini almıştır denilebilir.
Prof. Dr. Yonca ANZERLİOĞLU