• TurkishEnglishGermany

Gagauz Edebiyatı

Gagauz Türkçesini kullanarak 20. yüzyılda eser veren belli başlı Gagauz edebiyatçıları şunlardır: Mihail Çakır, Nikolay Petroviç Arabacı, Nikolay Georgieviç Tanasoğlu, Dimitri Karaçoban, Diyonis Tanasoğlu, Nikolay Babaoğlu, Mina Kösa, Gavril Gaydarci, Stepan Kuroğlu, Vasi Filioğlu, Stepan Bulgar, Todur Marinoğlu, Petr Gagauz-Çebotar, Todor Zanet, Petr Yalanji ve Tudorka Arnaut


Gagauz Halk Edebiyatı

Gagauzlara ait bu sözlü kültür ürünleri ilk olarak 20. yüzyılın başlarında bir Rus generali olan Moşkof tarafından derlenmiştir.
Bu ilk teşebbüsler Mihail Çakır’ın çalışmalarıyla devam etmiştir. Bir din adamı olan Mihail Çakır,Besarabyalı Gagauzların Tarihi adlı eseriyle Gagauz kültürünü anlatır

1957’de Gagauzlar kendi alfabelerini kullanmaya başlayınca bu alfabenin de kullanılması suretiyle hazırlanan ilk kitapta da yine halk edebiyatı ürünlerine geniş bir yer verilmiştir. 1959 tarihinde Diyonis Tanasoğlu tarafından hazırlanan Bucaktan Sesler’in iki büyük bölümünden biri “Evelki Sesler” başlığını taşımaktadır.

Tanasoğlu’nun açtığı yolda ilerleyen Nikolay Baboğlu da 1959’da Tatar-Kıpçak köyünden yaptığı derlemelerini Gagauz Folkloru adlı bir kitapta toplar..

Gagauz halk edebiyatında en canlı türü türküler oluşturmaktadır. Anadolu’da bugün hâlâ yaşamakta olan türkülerle büyük benzerlikler gösteren bu tür ortaya çıkış sebepleri, söyleyiş şekilleri ve anlattıkları duygular bakımından da aynıdır. Bir kısmı Gagauz müzikoloğu Mihail Kolsa’nın “Türkülâr10” adlı kitabında notalandırılmış olan bu türküler bütün Türklerin ortak Asya geçmişine işaret etmektedir.

Uzun yıllar Osmanlı coğrafyasında yaşayan Bulgaristan Gagauzlarından derlenmiş olan ağıt niteliğindeki Yemen türküsü, Kırım’ın Ruslar tarafından işgali üzerine söylenmiş olan Kırım türküsü, Varna, Sivastapol ve Çanakkale türküleri Anadolu Türklerinin yakın tarihindeki önemli olayların ve acılarının Gagauzlar tarafından da hissedildiğini ve paylaşıldığını göstermektedirler.

Yine Köroğlu’nun kahramanlık türkülerinden birinin varyantının Gagauzlar arasında da söylenmesi ilgi çekicidir. Manov, derlediği türkünün altına düştüğü notta Köroğlu’nun arkadaşı Ayvaz’la birlikte Dobruca’ya da geçtiği ve Anadolu’da yaptığı zenginden alarak fakire dağıtma mücadelesine orada da bir müddet devam ettiği şeklinde bir açıklama getirmiştir.Gagauz bilim adamı Lüba Çimpoyeş de Dastannıy Epos Gagauzov adlı çalışmasında Köroğlu Destanı’nın Gagauzlar arasında anlatılan yedi varyantını tespit etmiştir.

Gagauzların Türk Dünyası ve Anadolu ile ortaklık teşkil eden diğer halk edebiyatı türü destanlardır. Manzum olarak ve bir saz eşliğinde söylenen destanların çok azının bazı kısımları yazıya geçirilmiş, bazılarının ancak hikâyeleri tespit edilebilmiştir. Lüba Çimpoyeş Gagauzların yaşadığı coğrafyalarda yaptığı araştırmalarda Arzu hem Kamber, Bil hem Zolu, Aşık Garip, Tahir hem Zühre, Dengi Boz ile Tepegöz ve Köroğlu destanlarının varyantlarına rastlamıştır. Türk dünyasının en büyük eserlerinden olan Dede Korkut’un izlerinin ve varyantlarının Gagauz destanlarında da görülmesi dinî farklılığa rağmen Türk dünyası içerisinde edebî devamlılığı vurgulamaktadır.

Gagauz halk edebiyatında bulunan bir tür de fıkralardır. Özellikle de Nasrettin Hoca fıkraları bütün Türk dünyasında olduğu gibi Gagauzlar arasında da devam etmektedir. Türk insanının keskin zekâsını örnekleyen Nasrettin Hoca, Gagauzlar arasında siyah saçlı, bıyıklı ve genç bir bilge kişi olarak tasavvur edilmektedir. Yine Nasrettin Hoca’ya benzer bir başka tiplemenin Kurnaz Köse’nin de Tatarlar, Özbekler, Azeriler ve Türkmenler arasında olduğu gibi Gagauzlar arasında da devam ettiği tespit edilmektedir. İlk olarak Moşkof’un derlemelerinde yer alan Kurnaz Köse, akılcı ve zeki bir fıkra tipidir.21

Halk edebiyatının ortak malı olan ve Türkçenin güzelliğini ortaya çıkaran türlerden biri de dualar (ii söz) ve beddualar (betfa), ninniler, çocuk oyunları, sayışmacalar (sayılmaklar), tekerlemeler (dil kırmak, yanıltmaç), bilmeceler (bilmeyceler) de canlı bir şekilde varlığını devam ettirmekte, Türk dünyası ve Türkiye ile tabiî bir bağ olarak görünmektedirler.

Mari Kız

çuva çotın altında mari kız gül gül üzümcük
üzüm mü toplayım mari kız
sana mı bakayım
sana baka baka mari kız
gözüm süzüldü
versene o al basmanı gözümü sileyim

Komratımın alçak yollarına köprümü olayım
gelene geçene mari kız
seni mi sorayım?
bıldır turna biricikti bu yıl yeş oldu(eşi oldu)
vardı tabir karakaşlı kime yeş oldun

 

Mihail Çakır

Çadır yöresine göçen bir ailenin çocuğu olarak Bender Tighina kasabasında 1861 yılında dünyaya geldi.İlkokul eğitimini Çadır’da bitirdikten sonra ailesinin isteğiyle Kişinev’deki İlahiyat Okulu’nda eğitim gördü.Ardından Ukrayna’nın başkenti Kiev’de üç yıl daha İlahiyat Fakültesi’nde okudu.Öğretmen olarak atandığı Kişinev’deki okulda matematik ve tabii bilimler öğretmenliği,kilisede ise papazlık yaptı.

Halk arasında gördüğü itibar sonucunda 1884 yılında Rusça ve Moldavanca yayınlar temsilciliğine ve mahallî mecliste milletvekilliğine seçildi.İncil’i ve diğer bazı temel dinî kaynakları Gagauz Türkçesine ve Moldavancaya çevirerek Rus yönetimini Rusça dışındaki dillerle de dinî ibadet yapma konusunda izin vermeye zorladı.Yine aldığı bir özel izinle 1907 yılında Kişinev’de Gagauz Türkçesiyle dinî muhtevalı bir gazete çıkardı.

Mihail Çakır Gagauz Türkçesi ile çıkan “Viata Basarabiei” adlı gazetede,Gagauz Türklerinin tarihî köklerini, geleneklerini, dilini ve dinî anlayışlarını araştırarak görüş ve değerlendirmelerini üç makale hâlinde yayımldı. Daha sonra bu makaleler birleştirerek,1934’de, “Besebarya Gagauzları tarihi” adıyla kitaplaştırdı.Çakır bu eserinin dışında 1938 yılına kadar çoğu dinî konulan işleyen ve biri sözlük olan 34 eser hazırladı
Bugün Gagauz Türkçesinin en önemli kaynaklarından olan eserlerinde ve sözlüğünde Çadır ağzını kullanan Mihail Çakır,1957 yılında oluşturulan yazı dili için de ilham kaynağı oldu

Mihail Çakır, eserleri ve düşünceleri ile Gagauzlara millî bir kimlik kazandırmış, onlara nereden geldiklerini ve bundan sonra varlıklarını nasıl sürdüreceklerini öğretmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Bükreş Büyükelçisi olarak görev yapan Hamdullah Suphi Tanrıöver 1931 yılında Mihail Çakır ile tanımış ve önemli bir Türk Milliyetçisi olduğuna dair bilgileri Mustafa Kemal  Atatürk’e iletmiştir. Atatürk’de hizmetlerinden dolayı Çakır’a bir diploma ve nişan göndermiştir.

 

Dimitri Karaçoban

Yazar,etnolog, müzeci, ressam ve edebiyatçı.Dimitri Karaçoban 27 Mayıs 1933 tarihinde Gagauzya’nın Komrat’a bağlı Beşalma Köyü’nde doğdu. Maksim Gorki Edebiyat Enstitüsü’nden mezun olan Dimitri Karaçoban,1965 yılında doğduğu köyde bir etnografya müzesi kurdu ve burada 20 sene müdürlük yaptı.Kurduğu ve uzun zaman müdürlüğünü yaptığı müzeye onun ölümünden iki yıl sonra,yani 1988 yılında Dimitri Karaçoban Müzesi ismi verildi.

1957 yılında Moldava Sosyalisti Gazetesinin haftalık ilâvesinde çıkan şiiriyle edebiyat hayatına atılan Karaçoban’ın ilk şiir kitabı 1963’te çıkan İlk Laf‘tır. Bu eserini Yanıklık (1968), Bayılmak (1969), Persenglar (1970), Alçak Saçak Altında(hikâyeler, 1966) adlı eserleri takip etti. Şiirlerinden yaptığı seçmeleri Stihlar (1984), nesirlerinden yaptığı seçmeleri de Proza (1986) adıyla yayımladı.

Dimitri Karaçoban’ın “Ruhun Tutkusu” (Prizvaniye Serdtsa, 1970), “Yeşil Alev” (Zelenoya Plamya, 1972), “Başlangıç” (Azbuka Otkntiy, 1989) adlarını taşıyan üç şiir kitabı Rusça olarak yayımlanmış, bazı şiirleri de Azerbaycan Türkçesi’ne aktarılmıştır. Eserlerinde çoğu kez felsefî bir derinlik ve hayatın türlü cephelerinin renkli görüntüleri göze çarpan Karaçoban,çağdaş Gagauz insanının ve kültürünün bir sözcüsü gibi davranmış, ayrıca Nasrettin Hoca fıkraları ve masallar derlemekten, şiirlerinde mâni gibi halk edebiyatı nazım şekillerini kullanmaktan da geri kalmamıştır

Dimitri Karaçoban,karısının ölümüne dayanamayarak geçirdiği bir bunalım sonucunda 1986 yılında kendini trenin altına atarak intihar etmiştir

 

EVELKİ ADET
Yukarı kirişe
Bir makaz astılar
Ool terzi olsun.

Küçücük eline
Bir kalem verdiler
Yazıcı olsun.

Kolaç tepesinde
Babu oynattılar
Oyuncu olsun.

Biyaz bezlen uşaan
Üzünü örttüler
Utancak olsun.

Yıkandıı suyunu
Laaleye döktüler
Ool gözel olsun.

 

Mina Köse (1933-1999)

Yayımlanmış sekiz şiir kitabıyla Gagauz şiirinin en verimli ismidir. Şiirlerinde Gagauz topraklarını ve insanlarını işleyen şair özellikle de köyü Beşalma’ya olan hayranlığını sık sık dile getirir. Şiir kitapları, Kısmet (1973), Kardaşlık (1975), Zapah Zemli (Rusça, 1979), Toprağın Yürek Döğülmesi (1983), Umutlar (1989), Tattım Ömürden (1991), Hazır Ol! (1986), Sabanseersin Gün (1990) adlarını taşırlar. Bu kitapların son ikisi Köse’nin renkli ve resimli çocuk kitaplarıdır.

Çocukluğundan itibaren toprakla, kırlarla, çiftçilerle ilgilenen şairin bütün şiirlerinden bu birikimleri sızar. Çocukluk yıllarında Dimitri Karaçoban’la arkadaşlık eden Köse’nin ilk şiirleri Bucaktan Sesler’de yer almıştır. Ana toprakları, onun güzellikleri, âdetler, çiftçiler ve çiftçilik, barış ve dostluk onun başlıca temalarıdır. İnsanları birbirlerini sevmeye, yardımlaşmaya, kardeşlik duygularını güçlendirmeye çağıran Köse’nin dünyasında çocukların ayrı bir yeri vardır. Onlar için yazdığı şiirlerinde didaktizim ön plândadır. Çocuklara ana dillerini, topraklarını ve insanlarını sevme duygusunu aşılamaya çalışan şair çalışkanlık, sevgi ve yardımlaşmayı sürekli över.

ANA DİLİM

 Ana dilim ana dilim

Sensiz ben soluksuz gibi

 Gece gündüz sen aklımda

Gagauzun şu kanında.

Senin dilim, kökün derin

 O büük senseleden gelir

Oguz sızıntısı kaavi

 O çok halkı kardaş etti.

Ana dilim ana dilim

 Sen başsın (y)eminim benim

Haliz kızgın da (y)üreciim

 Güneş gibi hem kısmetim.

Ne çok sen geçirdin dilim,

Ama kaldın, kaldın diri

 Da büünnen büün halkım seni

Kolleer gözlerini gibi.

Nice fidan gitmez köksüz

 Öle insan olmaz dilsiz

Ben şükür deerim dilime

Ondan hoşluktur kefime.

 

 Dionis Tanasoğlu (1922-2006)

Moldova Kiriet köyünde doğan Dionis Tanasoğlu yazar, şair, dramaturg, kompozitör, rejisör, folklorcu, gazeteci, kareograf, pedagog, filolog ve tarihçidir. Gagauz dili ve edebiyatının

en önemli isimlerinden biridir. Gagauz edebiyatı ve kültürü için önemli bir yazar olan Nikolay Tanasoğlu’nun oğludur. Gagauzların hem Kiril kökenli hem de Latin kökenli alfabelerinin teşekkülünde görev almıştır. 30 Temmuz 1957 yılında hazırlanan Kiril eseslı Gagauz alfabesini L.A. Pokrovskaya ile birlikte hazırlamıştır .

Dionis Tanasoğlu çağdaş Gagauz edebiyatında birçok ilke imza atmıştır. Sahnelenen ilk Gagauz Piyesi Bucakta Yalın onun eseridir. Gagauz Türkçesiyle kaleme alınan ilk roman Uzun Kervan’da yine Tanasoğlun’a aittir. 1950’li yılların sonlarına doğru Dionis Tanasoğlu’nun önderliğinde ve büyük çabaları sonucunda başarılı işlere imza atıldı. 1957-1960 yılları arasında Moldova Sosyaliste gazetesinde haftada bir kez Gagauz Türkçesi ile bir sayfalık bir ilave çıkarıldı, radyo ve televizyonlar Gagauz dilinde yayın yapmaya başladı. Kiril alfabesinden Latin alfabesine geçme çalışmalarına da katılan Tanasoğlu, Komrat Devlet Üniversitesi’nin rektörlüğünü yapmış, Gagauz tarihiyle ilgili dersler vermiştir.

Ana dilim-tatlı bal,
Salkım çiçää kokusu,
Şırasını üklü dal
Vermiş gömeç dolusu…..
Dili lääzım bilelim-
Ona biz inan evladız,
Dili hiç kaybetmeyelim-
Salt onunnan biz insanız.
(D.Tanasoğlu)

 

Efsane Kadın Mariya Maruneviç

25 Ekim 1937’de Komrat’ta çiftçi bir ailenin dokuzuncu çocuğu olarak dünyaya geldi 1945de Komrat’ta ilkokula başladı,1952’de öğretmen okuluna kayıt oldu. Okulunu başarıyla bitirinen Mariya Maruneviç meslek hayatına  Komrat Yatılı Okulunda öğretmen olarak başladı.Ancak onun hedefi eğitimini sürdürmekti.bu hedefi doğrultusunda yürüdü ve 1957 yılında Kişinev Devlet Üniversitesi Tarih ve Filoloji Bölümünü kazandı.Maruneviç, bir taraftan bölümündeki eğitimine devam ederken diğer taraftan da etnografya eğitimi aldı.1962 yılında eğitimini başarıyla tamamlayan Mariya Maruneviç  Moldova Cumhuriyeti Bilim Akademisi Tarih Üniversitesinde Etnografya ve Sanat Tarihi  Bölümünde akademisyen olarak çalışmaya başladı.1977 yılında profesör ünvanını kazanan Maruneviç üniversitede bölüm başkanlığına getirildi.1991 yılına kadar bu görevini sürdüren ünlü Gagavuz bilim insanı akademideki bu görevinden ayrılarak Gagavuz halk hareketini başlatan önderler içerisindeki yerini aldı.Daha sonra Gagavuz Halk Topluşuna seçilen Mariya Maruneviç kurulan hükümette ise,Kültür,Eğitim ve Kadınlardan Sorumlu bakanlığına getirildi. Bir süre sonra Gagavuzya Bilimsel Araştırmalar Merkezi başkanlığna seçilen Maruneviç,çalışmalarını kuruluşunda büyük emekleri olan Komrat Devlet Üniversitesinde dersler vererek sürdürdü.

15 Şubat 2004 yılında hayata veda eden bu ünlü Gagavuz Tarihçinin hayatı Gagavuz Türklerini savunmakla geçti. Maruneviç,katıldığı bir çok uluslararası toplantıda bilimsel verilerle Gagavuz gerçeğini ortaya koydu ve halkının özerliğe kavuşması noktasında çok önemli çalışmalara imza attı.

Mariya Maruneviç bu gün Türk Milliyetçilerinin sembol olarak kullandığı kurt işaretini Türkiye’ye öğreten insandı.Gagavuz Kültür Bakanı olarak Ankara’da katıldığı bir toplantıda salona Bozkurt işareti ile giren Maruneviç’in bu hareketi üzerine salonda adeta yer yerinden oynadı. Çok beğenilen bu işaret daha donra Türk Milliyetçilerinin sembolü haline geldi

 

 

08 Haziran 2021 1052 okunma